8 Ağustos 2012 Çarşamba

Seçimin Eziyeti

Ayça'ya eposta yazdım ve bir merhaba dedim uzun zaman sonra. Buralardan uzak kaldığım süreçte neler neler kaçırmışım meğer. Bir prenses katılmış hayatlarına, üç kişi olmuşlar. O yüzden şimdilerde blogunda çok aktif değil. Yanıtında o da 'ne günlerdi!' demiş Hamburg maceralarım, o günlerdeki blog yazılarımdan bahsetmiş, bir anda öyle bir film şeridi geçmeye başladı ki gözümün önünden kendimi blog sayfamda 'yeni kayıt oluştur' bölümünde buldum. Dökülmek isteyen bir şeyler var galiba...

Şikayet etmek istemiyorum çünkü istediğim buydu ama Türkiye'deki hayatım öyle hareketli ve dolu ki... (Hamburg'da duramayıp geri dönmek istemem de bundandı) Bazen neden ortası olmuyor diye düşünüyorum. Ben neden hep uçlardayım? Neden durmuyorum, durulamıyorum? Neden 'asla' ve 'hep' kelimelerinin arası bende bu kadar yakın birbirine? Uzağındayken eksikliğini hissedip özlediğim şeyler neden bir süre sonra bıktırıyor? Bencil miyim?
Hamburg'da yaşadığım günleri pamuklara sarıp sarmalayıp kalbimdeki en güzel kutuya kaldırdım. Ama ben orada gerçek ben değildim, olmak istediğim bendim. Çok şey öğrendim, fark ettim, geliştim, büyüdüm ama çok da yalnızdım... Paylaşacak kimsem yoktu, peki olsaydı böyle olur muydu? Ben şimdiki ben olur muydum? İhtimal, olmazdım... 
2008 yılının Aralık ayıydı, er meydanına dönünce sınavlar başladı. Bakalım orada öğrendiklerimi gerçekten öğrenmiş miydim? Yeniden büyük sorumlulukların altına girme, özgürlük duygusunun kaybolup gitmesi, Özgür bir iş bulup buradaki evimize yerleşene kadar geçen 9 aylık süre, yeniden baba evinin kızı olma durumu, rollerin repliklerin değişmesi, koşturma, hız, acele, işler, telefonlar, epostalar, facebook, aile yemekleri, arkadaş buluşmaları.
İlginçtir, ben Hamburg'dayken kimse arayıp sormuyordu. Bir telefon açan, bir mesaj ya da eposta yollayan yoktu... Ben buraya dönünce neden herkes coştu? Bu kadar seviliyordum, bu kadar ortamların vaz geçilmez insanıydım da neden oradayken bir mektup yazanım bile yoktu? 
Ve üstüne 'ben ne yapıyorum?', 'nasıl bir hayat yaşıyorum?', 'İstediğim bu muydu?' soruları. 
Üstüne çalıştığım ofisin kapanması.
Üstüne benim üniversite bittikten beri paçayı kaptırıp içinden çıkamadığım ama nefret ederek yaptığım işin/mesleğin üstüne kalın bir çizgi çekişim.

Zaman nasıl da hızlı akıyor. 

Bu ayın sonunda iş hayatım biteli 1 yıl geçmiş olacak. 
Bu yılın sonunda Türkiyeye döneli dört yıl geçmiş olacak.  


Hayat amacı dediğin şeyin ucu kaçınca ya da onunla bağın zayıfladığında ya da o sana sormadan dönüşürken ve sen anlamaya çalışırken neyin neye dönüştüğünü, bu sancılar hep oluyor biliyorum. Geriye dönüp bakınca nedense elle tutabileceğim bir sonuç görmek istiyorum, göremeyince, zaman boşa geçmiş gibi bir yanılsamaya kapılıyorum. Boşa geçmedi elbet, geçer mi hiç? Ama bu duygu niye? Bu yüzden mi artık bebeğim olsun istiyorum? Bir halt yapamadım bari bebek yapayım mı diyorum? (Bu soruya evet cevabı vermiyor içim) 
Sonsuz olasılıklar içinden bir çıkış yolu bulmaya çalışıyorum. Bir tanesi mi? Bazıları mı? Hepsi mi?

3 yorum:

deeptone dedi ki...

tebisi geçmişi düşünmeeeee.
:)
herşey yolunda gözüküyor şimdi.
:)
ama aksiyon olsun diye bebiş olur mu cıks cıks.
:)
sen mutlusun yaw.
:)
düşünmeeee.
:)

Bir Dut Masalı - nUnU dedi ki...

:)))
Bu kadar, hizli kararlar almak, boylesine isi oldu bittiye getirmek eni konu dusunmemek demek !
Sonra o bebisler ilerde cook cevaplari olamayan sirular soruyorlar......
En zoru iste o anlar!
Herseyin en guzel zamanlarda yasanmasi dilegimle.... :)

ayçobanı dedi ki...

Ay Demetcigim anca okuyabildim yazinin tamamini :))

Biliyor musun, bebekliler konvoyuna takilacak son kisilerden biriydim ben. Oyle boyle takildim bile... Ve mantigim da, ruhum da dogru seyi yapmis oldugumu tekrar tekrar soyluyor. Degisik bir gelisim, degisik bir buyume yasiyorum, mutluyum.

Her tur soruya acigim sekerim. Gonlunce olsun hersey. Bebekli, bebeksiz fark etmez...

Yaz yaz, bolca yaz. Ozlemisim ben yazilarini, tarzini :))